Mart 18, 2012

Hayalet

Hayalet öldükten sonra etrafımızda dolaştığına inandığımız cansız bedenlerdir. Bugünlük tanımı kısa tutacağım. Bu yazının gerçek hayaletlerle pek bir bağlantısı yok. Şu sıralar Behzat Ç. isimli bir dizi var (ve bilakis izlemiyorsanız izleyiniz, izleyecekseniz ve izlemediyseniz yazıyı okumayın [spoiler içerir], izlemeyecekseniz beni pek germez istediğiniz gibi takılın). Pek sevgili oda arkadaşımla pazar günlerimizin yaklaşık iki saatini doldurduğumuz, şu ana kadar güzel devam eden ve benim sevebildiğim dizilerden. Sevgili oda arkadaşım beni Harun isimli karaktere benzetiyor, yalnız ben gerçekten pek sevmiyorum o karakteri. Vücut ölçüleri sanırım bu düşüncede daha bir etken. Her neyse dizinin bu kısmısında Hayalet karakteri bir mektubu birine veriyor. Mektup hapiste olan bir kıza yazılmış, ve bilakis atılamamış. Neden? Çünkü yeterli görülmemiş.
Herkesin başına çok gelir mi bilmem de, benim başıma bol bol gelir böyle şeyler. Aaa! Berkay mektup mu yazıyorsun? sorusuna yanıtım gecikmeden hayır olarak gelir. Ama söyleyecek şeyleri söyleyemem. Mesaj atılması gereken yerlerde mesajı atamam, sözlerim ya anlamsız gelir ya da çok anlamlı gelir. Tam bir şey söyleyecek olurum, söylemem gerektiği şekilde söyleyemem. Yanlış anlaşılırım. Ya da yanlış anlaşılırım diye susabilirim de.
Sonradan sonraya demedim, diyemedim diye üzülür veya sinirlenirim sonra. En çok o kısmı koyar. Söyleyeceklerim içimde patlamıştır.Anlaşılmadım olayı da bilakis daha sinir bozucudur. Sonra ben yeterli miktar alkol aldıktan sonra bunları düşünürüm, hatta belli bir sınırı geçtim mi de gider saçmalarım.
Her neyse ben şimdi Hayalet'in mektubunu buraya geçireceğim aynen. Baya hoş bir şey, aslında direk gönderilebilir, gururu ve utangaçlığı sağolsun o da göndremedi.
----
Biz çok normal adamlar değiliz.Sizin de çok normal olduğunuz söylenemez.Belki de hepimiz normaliz, yanlış zamanda yanlış yerde... Ya kusura bakma insan eline kalem alınca değişik şeyler yazmak istiyor. Ben pek anlamam bu işlerden. Sana o kadar çok mektup yazmayı denedim ki, bir yerden sonra hep yırttım. Bu sefer üşeniyorum, herhalde sana gönderemeyeceğim için. Ya daha doğrusu, bira içerek yazdığım için utandım herhalde. Kim bilir orada hava nasıl, kim bilir neleri özledin. Biraz salakça olacak ama burası da çok boktan. Sanki herkes katil ya da herkes yalnız. Buradan çok fazla farkımız yok. Aslında var. Biz daha geniş alanlarda yürüyüp daha çok görüşme hakkına sahibiz. En büyük fark bu herhalde. Beni burada ayakta tutan dostlarım. Seni de umarım bir şeyler ayakta tutuyordur. Ama eminim benden daha fazla sevenin var. Ben mücadele etmeyi senin kadar bilmiyorum. Biz mücadele edenlerin peşindeyiz, kimi zaman.
Ben senden hoşlandım. Ben çok iyi vakit geçirdim seninle. Çok güzelsin. Sana hislerimi en kötü cümlelerle anlatıyorum nedense hep ya. Ya gerçekten sevmeyi bilmiyorum ben ya da ne bileyim tuhaf oluyorum. Dışarı çıktığında bu mektubu sana vermek isterim ama biliyorum, utanacağım ve veremeyeceğim. Olsun sana yazmasaydım içimde kalırdı. Sen içerde, ben dışarıda; siz içeride, biz dışarıda.
Ya öyle işte... Yine yazamadım.
----

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder